23 Kasım 2010 Salı

anti-amerikanizm mi ? evet

Eğer olası Amerikan imparatorluğunun başarısı varsayımına dayanarak bir gelecek kurgusu yapacak olursak; köleci ve kokuşmuş Roma imparatorluğu'nun şaşalı devrinin geri dönüşünden başka bir benzetme bulamıyorum bu duruma. Eksi Roma'nın en şaşalı dönemleri çürümenin ve barbarlığın en fazla hissedildiği dönemlerdi. O dönemde esirler arenada aslanlara parçalatılarak eğlenilir, arenaya doluşan soylu olmayan halk kütleleri de bunu bir spor olarak coşkuyla alkışlardı. Günümüzde Amerikan imparatorluğu tüm dünyayı bir arenaya çevirmiş görünüyor ve oyunda imparatorluk tebaası olan dünya halkları oyunları arenaya bile gitmeye gerek kalmadan evlerinde TV'lerinin başlarında izlemektedirler. Oturduğumuz yerden teknoloji harikası yüksek atış güçlü Amerikan silahlarının özelliklerini, simülasyonlarını, düşman silahlarıyla mukayeseli (renkli) grafiklerini vs. görmekteyiz. Amerikan saldırganlığını TV'lerimizin başında bir oyun yada dizi film gibi izlemekteyiz. Bu süreçte öldürülen insanların her şeyden önce birer insan oldukları hususunu akıllarımıza bile getirmiyoruz. Niye ? Çünkü çekimlerde uçaktan atılan "akıllı bombaların" hedefi imha edişini izliyoruz. Bir sığınakta yada hastanede Amerikan uçaklarınca vurulan, katledilen insanların bulunduğu noktalara asla konuşlanmıyor kameralar, bombalara hep tepeden bakıyorlar (saldırganın mevziinden yani) ama aşağıdan asla.

Ahmet Arslaner
Mecmua sayı 9

16 Kasım 2010 Salı

Kurban bayramı

Kurban, insan kurbanı.

Gladyatör dövüştürüldüğü zamanlardan beri birilerinin tanrılar için kurban edilmesi, bununda insanlara izletilmesi geleneği devam etmektedir. Günümüzde kurbanın bu hali televizyonlar ve internet aracılığı ile devam etmekte. İnsanlarının birbirini öldürmesini izlemek, asılmaları izlemek insanların her dönemde ilgisini çeken bir konuydu. Günümüzde ise televizyon ve internet aracılığı ile büyük kitlelere uygun bir şekilde devam etmektedir, savaşlar yapılır ve büyük kitlelere izletilir. İran - Irak savaşından beri bütün savaşlar canlı yayın misali insanlara izletilmekte. Pkk ile Tsk arasında devam eden savaşta ise, bir taraftan biri öldüğünde diğer taraftan olan birileri sevinir haldeler. Gladyatörlerden bahis oynadığı tarafın kazanmasını ister gibi izler, kendi tuttuğu tarafın galip gelmesine odaklanırken, yaralanan ve ölenin insan olduğu unutulur.

Kurban, hayvan kurbanı.

Hal böyle iken hayvanları korumak adına bir iki cümle kurabilmeyi isterdim ama yukarıdaki gerçeklik ile yüzleşince, insanlığımdan utandım. Biz kimiz de hayvanların haklarını savunalım...

20 Ekim 2010 Çarşamba

Önümüzdeki seçime UZAKTAN bakış

Parmak boyama işlemi hala devam ediyor mu bilmeme ama, elimi de vicdanımı da kirletmekten yana olmadım hiç bir zaman. Öncelikle bunu belirttikten sonra, seçim denince ne anlıyorum onu açıklamaya çalışacağım.

Irak savaşının netleşmesinin üzerine, Anadolumda bir seçim oldu, aynı zamanlarda Avrupa'da şimdi tam hatırlamıyorum ama sanırım Almanya'da bir seçim daha vardı aynı zamanlarda. Almanya seçimlerinde yarışanlar birbirlerine karşı her konuda neler yapacaklarını anlatırken, Irak savaşına destek verilip verilmeyeceği konusunda. Şayet destek verilirse nasıl destekler ile kısıtlı kalabileceği konusunda açıklamalarda bulunuyorlardı. Aynı dönem Anadolu topraklarında yaşanan seçimlerde ise bu konular konuşulmuyordu. Ben o zamanlar Irak denen bölgenin Avrupa kıtasında olduğunu zannediyordum. Meğersem komşuluk bağlarım olan bir memleketmiş.

Bu örnekten yola çıkarsak, genel olarak zaten seçimler konusunun çivisi çıkmıştı, vaat edilenler hiçbir zaman gerçekleştirilmiyordu. Artık vaatler bile verilmez oldu anladığım kadarı ile, "Benzin 1YTL olacak" gibi vaatleri olanları saymazsak tabi. Peki seçtiğiniz insanları neden seçiyorsunuz hiç düşündünüz mü ?

Uzaktan bakıyoruz ya hani, biraz hayal kuralım. Bu günlerde bir füze kalkan sistemi diye bir şey var ki evlere şenlik. Ama bizim hiç umurumuzda değil çünkü kadınların başları örtülmeli mi örtülmemeli mi gibi çok büyük bir öneme sahip sorunumuz var. Seçimlere kadar bu meseleyi uzatmayı başarabilirlerse şayet, füze kalkan projesi gerçekleşmiş ve İran ile ABD arasında bir gerginlik başlamış olabilir. Şu anki iktidarın ilk geldiği dönemdeki, Irak meselesinde olduğu gibi yine İran konusunda kimse ağzını bile açmaz olur. Yoksa Abd buralara sadece Irak için mi geldi ? Daha savaş başlamadan önce bile hiçbir tahminci böyle bir tahminde bulunmuyordu. Açıkça görülüyor ki şimdi de füze kalkanı diye bir isimle, İran konusunda bir hareketlenme başladı. İsrail ile yaşanan "One munit" meselesi ve gemi saldırısı meselesi yeterli olur mu bu konuda bilmem, lakin bu şekilde devam ederse Müslüman ülkelerden sahte bir güven alıp Müslüman bir ülke olan İran konusunda hamle yapılmaya başlanmış görünüyor. Abd'nin gündemi bu bizim gündem saptırma yöntemimiz türban, ki kadınlardaki türban mı yoksa hepimizin başına geçirilmiş bir türban mı anlamıyorum. Hayalimizi burada bitirip, gerçeklerle ne kadar bağı olduğunu ise okuyuculara bırakıyorum.

9 Temmuz 2010 Cuma

Referandum yaklaşırken

iki ile üçü toplarsak sekiz eder. Birde iki ile ikiyi çarparsak dört eder. Şeklinde birkaç tane şeyi nasıl oluyorsa üçü bir arada kahve gibi önümüze sunacaklar. Bende salak yerine konmaktan sıkıldığım için oy moy vermeyeceğim. Evet diyerek bir diktatörlüğün altyapısını oluşturmanın vebalini istemem. Hayır diyerek bir dizi özgürlük silsilesinin başka baharlara ertelenmesinin vebalini almak istemem.

Oluşturulabilecek en iyi alternatif bu maddelerin teker teker oylanması olabilir. Bu alanı biraz mercek altına almak isterim. Parlamento çatısı altında toplanmış kitlelere bir bakalım. İktidar zaten iki kere iki dört eder diyerek zokaya yemini koymuş, yemi yutalım diye denize atmış durumda. İki ile üçü toplayınca sekiz edeceği durumu da yersek zokayı tam yutmuş ve avlanmış olacağız. Bu anlamda iktidarın zaten planını değiştirmek gibi bir niyetinin olmadığı ; anayasa referandumunu parça parça sunmak gibi bir niyetinin olmadığı çok açık. Parlamento içindeki muhalefetlere bakacak olursak. Kendi güçleri ile referandumu parça parça yapacak güce sahip olmayan parlamento muhalefeti, güçlerini artırabilmek için halk hareketi gerçekleştirebilirler. Lakin bu hiçbir şekilde işlerine gelmez çünkü. Anayasaya sıkı sıkı bağlanmış güçlü bir halk bu maddeleri umursamaz bile. Parlamentodaki muhalefet yapısının hiçbir şekilde işine gelmeyecek anayasal değişikliklerin sesi çok yüksek çıkar. Hadi bunları geçsek bile, desek ki parlamentodaki muhalefetin tek başına buna gücü olsa bile, yarın öbür gün iktidara geçmek gibi bir durumda karşılarında bilinçli bir halk isteyen bir parlamenter muhalefetin var olduğunu düşünmek ne kadar mümkün...

25 Haziran 2010 Cuma

Devlete bir Soru Sordum

Dünya nükleer bir felaket riski ile yaşıyor. Her an dünya gezegeni infilak edebilir. Üstümüzde çok büyük bir yük var. Ama siz hala ordu barındırıyorsunuz. Sizin gibi dünyada çok sayıda devlet var ve bu gidişle üçüncü dünya savaşı kaçınılmaz bir son olacak. Üçüncü dünya savaşının nükleer silahların da kullanılarak yapılacağı kesin. Bu gezegenimizin infilak etmesine sebep olur. Bu gezegen bizim yok olmaması için ne yapılması gerekiyorsa yapmaya da hazırım.

İçinde yaşadığım toplumun ordusu gezegenime ihanet etmemi istiyor benden. Bunu yüzyıllardan beri gelen geleneklerinden dolayı istiyor lakin nükleer teknolojisi daha yeni bir teknoloji. Bu yeni teknoloji dünyadaki çoğu kültür gibi bizim kültürümüze de uygun değil. Kendi ellerimizle yarattığımız bu Frankenstein bizleri ve gezegenimizi yok edene kadar hiçbir şey yokmuş gibi bekleyemeyiz. Sanayi devriminden sonra gelen süreçteki birçok teknolojik kolaylıkların, yaşadığımız kültür ile entegrasyonu, gelecek kuşaklara emanet edilemeyecek kadar acil bir konudur. Mülkiyet ilişkileri o kadar sert kalıplar ile işlenmiştir ki; bulduğumuz teknolojiler yiyecek üretiminde bir insanın bile çalışmasına gerek kalmayacak kadar geliştirilse bile, ekonomik gerekçelerle dünyada yinede aç bırakılan birçok insan bulunacaktır. Sanayi devrimi sonrasında böyle birçok kültürel entegrasyonu yapılamayan mesele ortada dururken, nükleer gibi insanlığın boyunu çok aşan bir meselenin varlığını inkâr edemeyiz. Sadece insanlığı değil gezegenimizi de riske attığını unutmamamız gerekir.

Yaşamımı borçlu olduğum gezegenin başına gelebilecek bu felaketi, önceden görebilmek ve önlem alabilmek adına dünyada görebildiğim nadir şeylerden biri “vicdani ret”. Gezegenime karşı sorumluluğumun, gezegenimin içinde yaşadığım kültürüme karşı olan sorumluluğumdan daha önemli olduğunu düşünüyorum. İkisi birbiri ile çatışırsa gezegenime karşı sorumluluklarımı tercih ederim. Hiçbir kuvvet gezegenime ihanet etmemi sağlayamaz.

06-09-2004 tarihinde Ankara’da Sıhhıye Orduevi’nin; bizleri asker yapmakla kendilerini yükümlü sayan kurumun bir sosyal tesisinin önünde beni alacak mısınız diye bekledim. Bilgi için : http://www.savaskarsitlari.org/arsiv.asp?ArsivTipID=8&ArsivAnaID=21783

Şimdi yeniden öğrenme ihtiyacı duyuyorum, edinmek istediğim bilgi şudur.

Beni zorla askere almaya çalışacak mısınız ?

6 Nisan 2010 Salı

Doğa insan çelişkisi

Tek tanrılı göksel dinlere geçtiğimizden beri, doğaya tapmayı bıraktık. Doğayı yüceltmeyi bırakıp, sömürmeyi son sürat hızlandırdık. Biz dünyadaki diğer her şeyden üstün olduk, kendi aklımızca. Sanayi devriminden sonra öyle bir ürettik ki. Her şeyi ürettik, ham maddeler bitmez dedik, bittiler. Dünya bitmez dedik, bitiyor. Yeni gelen kuşak, kurak hiçbir işe yaramaz bir dünyaya doğuyorlar. Doğdukları dünyada doyamayacaklar. Dünya için kanser gibiyiz. Dünyayı yedik bitirdik.

Hastalıklı bir türün son dönemleri. Doğaya verdiğimiz tahribattan dolayı kıtlık ve kuraklığa çok uzak değiliz. Su savaşlarına, kuraklıktan kaynaklı savaşlara çok fazla zaman kalmadı. Lüks maddeleri için savaşmaktan, daha rahat yaşamak için olan savaşlardan, hayatta kalma savaşlarına geçmemize az kaldı. Açlığın ve susuzluğun beyinde yarattığı tahribatla bir haftalık su veya yemek kaynağı ele geçirebilmek için, "toplulukların" bir birine nükleer bombalar attığı bir dönem geliyor. Küresel iklim değişikliği konusu 1992 de ilk defa (bilim adamları dışında) gündeme gelip 1997 de Japonya'nın Kyoto şehrinde bilim adamları arasında konuşulan bir konudan, devletler arasında konuşulan bir konu haline dönüştürdü. On sekiz sene geçti bildiğim. Bilmediğim yani bilim adamlarının bu konuda daha evvelki çalışmaları ise ayrı bir konu. On sekiz senede dünyada yaşayanlar olarak bu konuda bir şeyler yapabilecek tek bir tür var: İnsan. On sekiz senede bu konuda hiç bir şey yapmayan bir tür var: İnsan. Bu konuda her şeyi şimdi yapmaya başlasak. Şimdiden acı bir fren yapsak. Türümüzün devamlılığını "Belki" sağlarız. Başımıza büyük bir felaket geldikten sonra acı bir fren yaparsak "Belki" insan dışındaki birçok gelişmiş türün devamlılığını sağlarız. Nükleer bombalar işin içine girerse dünyada devam edebilecek tek canlılık, tek hücreliler ve belki çok eski zamanlardan beri yaşamayı başaran, her tür dünya koşuluna alışkın bazı çok hücreli canlılar olabilir.

Benim insan türünün devamlılığına dair çok fazla umudum yok. Belki çok hücreli bazı az gelişmiş canlıların devamlılığı için bir şeyler yapılabilir. Nükleer silahlar konusunda ve savaşlar konusunda bir geri adım, dünyada memeli cinsinden bazı bize yakın akraba canlıların bile hayatta kalmasını sağlayabilir. Doğa anasına tecavüz eden çocukların alacağı bir ceza vardır. İğdiş edilmek. Artık soyları tükenecektir. Özellikle bizim varlığımızı sağlayan çok hücreli canlılar, omurgalılar, memeliler bundan en fazla zarar görecek canlı türleridir.

Canlılar için üremek çok tehlikeli bir harekettir. Her zaman ölüm riski taşır. Doğa anamız üremek istedi. Bizler onun üreme hayallerindeki en büyük etken olduk. Başka gezegenlere gitmeyi bile başardık. Oralarda yaşamayı başarabilseydik, annemiz olan dünya üremiş olacaktı. Her canlı gibi dünya da üreyebilmek için büyük bir riske girmiş, bunun sonucunda yaşadığı başarısızlık onu yıkmıştır. Bu yıkım ona çok büyük bir tecrübe olmuştur. Belki bizlerden sonraki türleri oluştururken bu tecrübesi sayesinde daha özenli olacaktır. Dünya anamızın üremek için özenle hazırladığı ve kanlar içinde bünyesinden uzaklaştırdığı yumurtasının bir parçası olarak, bir daha ki yumurtasını döllemesi tek temennimdir.